Sanal kumar, bahis, şans, talih oyunları ceza davaları


8. 1909 Ekim’inde Londra’dan İstanbul’a dönen H. Edib, küçük oğlunun sinir sistemi üzerinde, İhtilâl’in menfî te’sirlerini müşâhade etmiştir. Seviye Talib[] adlı romanını, onun yatağı başında geçen uykusuz gecelerinde yazmış ve eser, Sâlih Zekî Bey’in bahsettiği Mâlik tarafından Bursa’da bastırılmıştır. İçtimâ'î aksaklıklara temas eden bu romanının o sırada pek çok münâkaşalara yol açtığını kaydeden müellif, bunları hatırlamadığını, hattâ bugün, bu romanın mevzû'unu bile unuttuğunu yazıyor. Oğlu iyileştikten sonra, Çamlıca’da oturan Mecid Efendi dâvet etmişti; onu esâsen, saraya babasına gittiği zamandan tanıyordu ve o çocukluk çağlarında, Mecid Efendi onu kucağına da oturtmuştu. Sultan Mecid hakkındaki intıba'larından bahseden H. Edib, pedagoji sâhasında, bilhassa kadınların tahsile yabancı kalmasını şiddetle tenkid eden makalelerinden dolayı Maârif Müsteşarı Sa‘id Bey’in dikkatini çekmiş. Dârü’l-Muallimât’ta ne gibi değişiklikler yapılmasına dâir makâleler yazması, bir rapor hazırlaması teklif edilmişti. Nakıye Hanım ile Aksaray’daki bu mektebi ziyâret etmişler, o yıl, Nakiye Hanım bu mektebe Müdür, kendisi de usûl-i tedris hocası ta'yin olunmuş, sonra da, beş sene İ‘dâdî’de hocalık etmişti. Bu meslekî bilgiden sonra, siyâsî mes’elelere, Hakkı Paşa’nın Sadr-a’zam oluşuna, Avusturya tarafından Bosna-Hersek’in işgaline, Tırablus’ı Garb’ın İtalyanlar’a geçmesine, Emrullâh Efendi ile Tevfik Fikret'in anlaşmazlıklarına, Sultanî müdürlüğüne Salih Zekî’nin getirilmesine, bu vazifeyi Dârü’l-fünûn’a, Maârif Müsteşarlığına gelinceye kadar muhâfaza ettiğine temâs olunuyor. H. Edib, bu arada hayatının husûsî ve acı bir cephesini de önümüze seriyor: “1910’da benim âile hayatımda büyük bir değişme olmuştu. Sâlih Zekî Bey, ikinci def’a evlenmeye karar vermişti. Teaddüd-i zevcât aleyhine hiçbir zaman değişmeyen ve teassup derecesini bulan bir kanaatim vardı. O zaman Yanya’da bulunan babamı, çocuklarımla berâber ziyârete gittim. Sâlih Zekî Bey’e karar vermeden evvel düşünebilmesi için zaman vermek istedim. Döndüğüm zaman, bu mes’elenin kapanmasının mümkin olmadığını görerek ayrıldım. Yâni dokuz senelik hayat arkadaşlığımız sona erdi. Uzunca süren bir hastalığımın ilk günlerini Nakiye Hanım'ın Fâtih’teki evinde geçirdikten sonra, babamın Fazlı Paşa yokuşunda bulduğu ve hazırladığı bir eve taşındım” diyor. Bu günlerdeki hayatını, ruh hâlini, Fazlı Paşa yokuşundaki satıcıları tahlil ve tasvir eden muharririmiz, 1910 yılı sonunda iyileşince mektebteki derslerine yine devama başlamıştır. Bu bahiste Balkan savaşının başlaması, Türk- ocağı mensuplarından kimlerle tanıştığı, bilhassa Ziya Gökalp hakkında da tafsilâta yer verilmiştir (S. 151-157).


Karşıyakalı Ferdi Burgaza Trabzonspor talip · 13:35

Şimdi pek hatırlamıyoruz, eski günlerde kaldı, ama bir zamanlar kentlerimizin sokaklarında köpek terörü yaşanırdı. Bazı mahalleler vardı ki onlara giremezdin, çeteler halinde dolaşan azmanlar adeta mahallenin kabadayılığına soyunurlardı.
Ne kadar köpek seversen sev kulaklarına o akbile benzer şeyler takılmadan önce hayatı bize dar ettikleri bir hakikat. Büyükler tembihlerdi, sakın korktuğunu belli etme, anlarlarsa daha da saldırgan olurlar. Söylemesi kolay, uygulaması pek zor bir davranıştı o. Hır hır hırlayacaklar da sen de sükunet içinde yanlarından geçeceksin. Mümkün mü?
Çok eski devirlerden beri de öyleymiş hal. İstanbul’a gelen tüm yazarlar aynı durumdan bahis, yer yer şikayet etmiş. Daha önce Mark Twain’in 1800 sonlarında İstanbul’a gelip de hiç beğenmediğini anlatmıştım. Sebeplerinden biri başı boş gezen köpekler. Hemingway’inden Melville’ine, Paul Bowles’undan Agatha Christie’sine şehre gelenler kendilerini nasıl korudular bilemiyoruz ama bizler uzunca yıllar bu dertten mustarip zorlandık.

Taze bitti
Bir müddettir, şimdi de İstanbul’un adalarında böyle köpek çeteleri olduğunu duyuyordum, ahval nedir yerinde inceleme fırsatım olmadığından hakikati kestiremiyordum. Adada yaşayan arkadaşlarım var, biliyorum sorsan o köpekler dünya iyisi, zararsız varlıklar derler. Filhakika öyle de olabilir ama bu içlerinden birinin benim komşumu ısırdığı gerçeğini değiştirmez.
Diyeceksiniz ki ısırmış da ne olmuş? Anlatayım. Komşum yazlarının ve hafta sonlarının bir kısmını Burgazada’da geçirir. Geçenlerde vapura giderken birden saldırıya uğrayınca soluğu hastanede almış. Hemen kuduz aşısına başlanacağı söylenmiş. Kendisi istemeyince mümkün değil olmaz, ufak bir çizik bile olsa siz etkisini bilemezsiniz, yapılması şart demişler. Onun da böylesine bir ilgi alaka hoşuna gitmiş. Ancak, kuduz aşısı yaptırmak biraz meşakkatli bir iş, köpek göz önündeyse üç, değilse beş aşı, üçer gün arayla vuruluyor. Komşuma beş aşı demişler. Gel gör ki daha ikincisinden sonra birden kuduz aşısına kıran girmiş. Aynı hastaneye gittiğinde aşının kalmadığı ve bulunamadığı söylenmiş.
Komşum İl Sağlık Müdürlüğü’ne gitmiş, demiş durum böyle böyle. Oradakiler şaşırmışlar, kuduz aşısında böyle bir sıkıntı yaşandığından haberleri yok. Olur mu böyle şey yorumlarından sonra sağı solu aramışlar, sadece Büyükçekmece Hastanesi’nde aşının olduğu bilgisi gelmiş. Mecbur oraya gideceksin demişler. Oysa Büyükçekmece neresi Şişli neresi.

Ne varsa duada var
Neyse komşum sonunda ilacı buldu, aşısını oldu, kudurmayacak. Ancak hikayeyi dinleyince ister istemez konunun ilaçtaki kur farkıyla bir ilgisi var mı yok mu düşündüm. Biliyorsunuz şu ara devlet ve ilaç sektörü arasında bir çekişme var. Bu çekişmenin sonucunda ilaç maliyeti bir hayli pahalı ve dolayısıyla da pek çok önemli hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın üretimi yapılamıyor. Yahut düşük kalitede oluyor. Döndük mü gene başa? Eskisi gibi köpek çetelerimiz yok ama aynı şekilde ilacımız da yok. Peki ne yapacağız? Demek ki köpeklerin yanından geçerken üç Kulhuvallah bir Elham’a devam.

II. Mor Salkımlı Ev’in, Sûriye ve Arap Diyarı başlıklı bu ikinci kısmı, muhtelif bölümlere ayrılmış değildir; bir bahis hâlinde devam ediyor: Müellif Cemal Paşa’dan bir mektup almıştır; bunda, Paşa, "Fransız manastırlarını, mekteplerini kapamağa mecbur olduğunu, Maârif mekteplerinin yetersizliğini zikrettikten sonra, Sûriye vilâyeti vâsıtasıyle ve ordunun yardımıyle mektep açma teşebbüsüne giriştiğini yazıyor, ayni zamanda", H. Edib'in “şahsen gitmesi, yahut bâzı hocaların gitmesine vesâteti mümkün olup olmadığını” soruyordu. Suriye’ye gönüllü giden ilk hoca, Nigâr Edib’tir[]. 1916’da aldığı bir mektup üzerine, H. Edib, Nakıye Hanım’la berâber, Beyrut ve Lübnan’da mektep açmak ve bir o plân hazırlamak için Suriye'ye gitmiştir. Eserde, bu raporun metni de neşredilmiştir[]. Müellif, harbi kazanırsak Arap diyarına bir kerre daha gitmeye söz vermişti. Haziran’da, Türk ordularının teftişi için Suriye’ye gelen Dr. Adnan ile H. Edib, ta’tili geçirmek için İstanbul’a dönmüşlerdi. Müellif, bu münâsebetle şu notu veriyor: “Dr. Adnan ile 29 Nisan, 1917’de evlenmiştik. Ben Arap diyârında, o İstanbul’da idi. Nikâhımız Bursa’da, babam benim vekilim olarak kıyılmıştı”. H. Edib, 1917 Eylûl'ünde, va'dini yerine getirerek tekrar Sûriye’ye gitmiştir. Orada açtığı mektepler, Dr. Lûtfî Bey’in faaliyetleri, kimsesiz çocukların hayat hikâyeleri ve onlara âit ruh tahlilleri, Lübnan’ın asıl ailelerinden Selim Sâbir, Vedi' Sabrâ’nın Ken'ân Çobanları’nı bestelemesi, eserin Lübnan’da onüç def'a temsili ve bu temsillerin başarı derecesi hakkında tafsilâttan sonra, 1917 Mart’ında İstanbul’a döndüğünü yazıyor ve bu kısım, dolayısıyle bu hâtıralar, “Allah'a ısmarladık Lübnan ve gelip geçtiğim Arap diyârı!” cümlesiyle sona eriyor (S. 191 - 247).

Kerimcan Durmaz Yasadışı Bahis Operasyonunda Gözaltına Alındı

İSTANBUL YÜZMErincilikterinetanbul * yüzme |Rok ye e e oran |#çme yarışm ki |: Enler Veda Şii Meri yarDülmüştar,,ez ARAYLI yaÇAĞIRÜçüzvel yaşlı ng Diasındıİ ta ayın ui çi koşununde:1 — Burgaz2 — SabareftarGanyan 105, ikili bahis 105 kuruşVe a kupasıin Yi üç v Ni, her ırka mensuj vakları: Üç ve daha büyükk ve > dişi tayları a-metrede yapı ii ikinell iki2d Kimi babi cdiGanyan ruş verdi.

Değerli dostumuz Muzaffer bey, bu konuda çok şeyler , çok noktalar aramızda bahis konusu olduğu için burada yeni bir şey söylemek istemiyorum. Başta Ramazan Özgan ve Christine Özgan hocalarımız ve bir alay yabancı ilim adamı bu eski Knidos söylemine bilimsel tezlerle karşı geldiler. Zamanında yaşıyan bir düzine antik yazar da dilleri mühürlenmiş gibi suskun (bu kadar önemli bir taşınma için !) . Bir örnek verelim: Mylasa’da hüküm süren Pers İmparatorununun (başkenti:Susa) görünüşte Caria Satrapı aslında fiilen Karya Kralı Mausolos’un ticaret yollarını kontrol için başkentini Halikarnassos (Bodrum-Petronion)’a taşıması ne kadar iyi bilinen ve yazılan bir nakil !!! Bizim Burgaz taşınması ise eski deyimle lâl ü epkem !!! Daha fazla bir şey eklemek istemiyorum. Saygılarımla…Esin Turnalı.

BURGAZADASI MAHALLESI ÇINARLIK SOKAK NO:3 BURGAZADA/ADALAR

Gani Burgaz istatistikleri ve reytingleri | Sofascore